Samanyolu bitişik mi ?

Nazik

New member
“Samanyolu Bitişik mi?” Sorusundan Öte: Birlikte Olmanın Yazımı

Forumdaşlar,

Bazen bir dil meselesi, bir toplumsal ayna olur. Bugün tartışmak istediğim şey basit gibi görünüyor: “Samanyolu bitişik mi yazılır, ayrı mı?” Ama bu sorunun arkasında, dilin sadece harflerle değil, kimliklerle, aidiyetlerle ve görünürlüklerle nasıl kurulduğunu görmezden gelemeyiz. Çünkü “bitişik mi, ayrı mı?” sadece bir imla tartışması değil; aslında “biz birbirimize ne kadar yakınız?” sorusunun bir izdüşümü gibi.

İşte tam bu noktada, “Samanyolu”nu yazarken bile toplumun farklılıklarıyla nasıl bir arada durduğumuzu — ya da duramadığımızı — konuşmamız gerekiyor.

Dil ve Görünürlük: Samanyolu’nun İmlasında Toplumsal Bir Kod

“Samanyolu” Türk Dil Kurumu’na göre bitişik yazılır. Yani teknik olarak bir bütündür. Ama bu küçük kural, bana hep şunu düşündürür: Biz de toplum olarak gerçekten bitişik miyiz, yoksa sadece kağıt üstünde mi öyleyiz?

Dil, tıpkı toplum gibi, kimleri birleştirir, kimleri dışarıda bırakır. “Samanyolu” bir araya gelmiş milyarlarca yıldızdan oluşur ama o birlik, çeşitliliği bastırmaz; aksine her yıldızın kendi ışığını yaydığı bir bütünlük yaratır. Aynı şekilde toplumsal yapımız da böyle olmalı: bitişik ama boğucu değil, bir ama tek tip değil.

Fakat bizim kültürel kodlarımızda, özellikle toplumsal cinsiyet rollerinde, “bitişiklik” bazen baskı anlamına gelir. Kadının sesi “ailenin uyumu” bahanesiyle kısılır; erkeğin bireyselliği “güçlü ol” diye dayatılır. Yani “birlikte olmak” adı altında bazen tek seslilik inşa edilir. “Samanyolu”nu bitişik yazarken bile aslında biz, bu birlik–birey geriliminin içinden konuşuyoruz.

Kadınların Empatiyle Kurduğu Bitişiklik: Duygusal Dayanışma

Kadınlar bu tartışmada çoğu zaman “dil”in duygusal alanını sahipleniyor. Onlar için “bitişik olmak”, duygusal bağ kurmak, birbirini anlamak, dayanışma üretmek demek. Forumlarda, akademide, sosyal yaşamda kadınlar “bitişikliği” empatiyle örüyor.

Fakat bu da tek yönlü değil. Kadınlara sürekli “birleştirici, yumuşatıcı, dengeleyici” rol biçmek, onların bireysel varoluşunu gölgeleyebiliyor. Samanyolu’nun ışığı da hep aynı tonda değil; kimisinin ışığı mor, kimisinin mavidir. Bu çeşitliliği bastırmadan, empatiyi “duygusal emek sömürüsüne” çevirmeden konuşmak gerek.

Burada esas soru şu: Empatiyi kimden bekliyoruz, kim göstermiyor, kimler zaten sürekli gösterdiği hâlde görünmüyor?

Kadınlar hep “bitişiklik” kurmakla görevlendirilmişken, erkeklerin “ayrı durma” hakkı neden kutsal sayılıyor?

Erkeklerin Analitik Yaklaşımı: Çözüm Odaklı Bitişiklik

Erkekler genellikle meseleyi “kurallar” ve “doğruluk” üzerinden ele alıyor:

“TDK’ya göre bitişik, tartışma bitmiştir.”

Ama mesele sadece kural değil. “Bitişik” yazılsa da “ayrı” yaşanan bir toplumsal gerçeklik var. Erkeklerin bu analitik yaklaşımı değerli; çünkü çözüm arıyorlar, sistem kurmak istiyorlar. Fakat çözümün insanı unuttuğu noktada, sistem de anlamsızlaşıyor.

Bir erkek “kural böyle” dediğinde, aslında toplumsal yapının soğukkanlı yönünü temsil ediyor. Kadın “ama insanlar böyle hissediyor” dediğinde, duygusal yönünü. Asıl mesele, bu iki yaklaşımı düşmanlaştırmadan bir arada düşünmek: mantığın ve sezginin, düzenin ve duygunun ortak bir “Samanyolu” kurabilmesi.

Toplumsal Cinsiyet ve Dilin Adaleti

Dil, tıpkı adalet gibi, kimleri kapsayıp kimleri dışladığıyla ölçülür. “Samanyolu” bitişik yazılır ama cinsiyet rollerimiz hâlâ ayrı ayrı yazılıyor. Kadın hâlâ “duygusal cinsiyet”, erkek “mantıklı cinsiyet” olarak kodlanıyor. Bu kalıplar yüzünden toplumun yarısı duygularını bastırıyor, diğer yarısı da sürekli “empati yükünü” taşımak zorunda kalıyor.

Dil, toplumsal cinsiyet adaletinde görünmez bir silah. Mesela neden “adam gibi konuş” denir ama “kadın gibi düşün” denmez?

Neden “kardeşlik” hep eril bir ses tonuyla anılır da “kızkardeşlik” hâlâ özel alanla sınırlandırılır?

Bu sorular, “bitişiklik” meselesinin aslında eşitlik meselesi olduğunu gösteriyor. Samanyolu sadece yıldızların değil, hikâyelerin de birleştiği bir evren. Ve bu evrende herkesin sesi aynı yankı gücüne sahip olmalı.

Çeşitlilik: Farklı Yıldızların Aynı Gökyüzü

“Samanyolu”nu oluşturan milyarlarca yıldızın hiçbiri diğerine benzemez. Her biri farklı renkte, farklı uzaklıkta, farklı yoğunlukta yanar. Ama hepsi bir arada bir bütünlük oluşturur. İşte toplumsal çeşitlilik de tam olarak budur: farklılık içinde birlik.

Toplum, kadınların sezgisel gücünü, erkeklerin çözüm odaklılığını, non-binary bireylerin kimlik sorgulayıcı cesaretini, göçmenlerin kültürel zenginliğini, engellilerin dayanıklılığını birlikte düşünmeden “bitişik” olamaz.

Birlik, tekleşmek değildir; yan yana parlamaktır.

Çeşitlilik, “ayrılık” değil; bitişik ama eşit bir varoluş biçimidir.

Sosyal Adalet Boyutu: “Bitişik Yazmak Yetmez, Bitişik Yaşamak Gerek”

Samanyolu’nun bitişik yazılması dilde bir kural, ama toplumsal düzlemde bir hedef olmalı.

Bitişiklik, herkesin aynı olması değil; herkesin var olma hakkının tanındığı bir yaşam düzenidir.

Bir trans bireyin adıyla anılma hakkı, bir kadının duygularının ciddiye alınması, bir erkeğin ağlamaktan utanmaması, bir çocuğun farklı düşünebilme cesareti... bunların hepsi “bitişiklik”tir.

Dil, adaletin kopyasıdır. “Samanyolu”nu doğru yazmakla övünmek kolay; ama o kelimenin çağrıştırdığı birlik ve eşitlik duygusunu yaşamak zor olan.

Gerçek toplumsal adalet, yalnızca kurallarda değil, yaşanmış bir birlikte olma biçiminde ortaya çıkar.

Forumdaşlara Sorular: “Bizim Samanyolu’muz Ne Kadar Bitişik?”

- Sizce “bitişiklik” dilde bir yazım kuralı mı, yoksa bir yaşam biçimi mi?

- Kadınların empatiyle kurduğu bağ ile erkeklerin çözüm odaklılığı nasıl bir dengeye kavuşabilir?

- Çeşitlilik içinde bir arada kalmak, kimliğimizden ödün vermek midir yoksa kimliğimizi derinleştirmek mi?

- “Samanyolu” bitişik ama toplum hâlâ parçalıysa, dil mi bizi birleştirir, yoksa davranışlarımız mı?

Sonuç: Samanyolu Gibi Parlayan Bir Toplum Mümkün

“Samanyolu bitişik mi?” evet, öyle. Ama mesele o kadar basit değil. Çünkü toplumsal olarak hâlâ bitişik yazılıp ayrı yaşanıyoruz.

Kadın–erkek, doğulu–batılı, genç–yaşlı, cis–trans fark etmez; hepimiz bu gökyüzünün yıldızlarıyız. Birlikte var olmanın yolu, farklılıklarımızı törpülemekten değil, onları ışığımızın bir parçası yapmaktan geçiyor.

Belki bir gün, “Samanyolu” sadece bir kelime değil, gerçekten birlikte parlayan bir insanlık manzarası olur.

O zamana kadar, hem dilde hem hayatta, bitişikliğin hakkını vermek boynumuzun borcu.