Zirve
New member
Bir Zapt Etme Tutanağının Ardındaki Hikâye…
Selam dostlar,
Uzun zamandır içimde bir şeyler var, anlatmasam içimde kalacak. Bugün size bir “zapt etme tutanağı”nın sadece bir kâğıt parçası değil, aslında insan ilişkilerinin, duyguların, gururun ve anlayışın da bir belgesi olabileceğini hissettiren bir hikâyeden söz etmek istiyorum.
Belki siz de okurken “evet, ben de bunu yaşadım” diyeceksiniz.
---
O Günün Sessizliği
O sabah ofiste garip bir sessizlik vardı. Ne çay ocağından gelen kahkaha sesleri duyuluyordu, ne de yazıcıdan çıkan belgelerin o tanıdık uğultusu…
Masaların arasında dolaşan soğuk bir hava, bir şeylerin ters gittiğini söylüyordu.
Zehra, masasının başında oturmuş, gözlerini bilgisayar ekranına dikmişti ama yazdığı hiçbir kelimeyi görmüyordu. Elinde incecik bir dosya, üzerinde büyük harflerle “ZAPT ETME TUTANAĞI” yazıyordu.
Bir an için parmaklarını dosyanın kenarına bastırdı, sanki içindekileri hissetmeye çalışır gibi…
Bir belgeydi belki, ama içinde bir hayat vardı. Bir anın, bir yanlış anlaşılmanın, bir öfke patlamasının resmî kaydıydı.
---
“Yazmak mı Gerek, Yoksa Anlamak mı?”
Zehra’nın karşısında oturan Murat ise masasına dayanmış, düşünceli bir şekilde sigara içiyormuş gibi parmaklarını sallıyordu.
Her zaman çözüm odaklı, stratejik düşünen bir adamdı. Hayatta her şeyin bir planı, bir adımı, bir mantığı olmalıydı.
Ama o gün mantık, duyguların önünde ezilmişti.
“Bak Zehra,” dedi alçak bir sesle, “biz bunu tutanağa dökmek zorundayız. Kurallar böyle. Yoksa işler daha da karışır.”
Zehra başını kaldırmadan sordu:
“Peki, Murat… Sence her şey tutanakla çözülür mü? İnsan kalbi, bir formun içine sığar mı?”
Bu soruda öyle bir yorgunluk vardı ki Murat cevap veremedi. Çünkü onun için “zapt etme tutanağı”, düzenin simgesiydi; Zehra içinse “kalbin kayıt altına alınması”ydı.
---
Olayın Başlangıcı
Bir hafta önceydi…
Depoda sayım sırasında çıkan bir anlaşmazlık yüzünden Ali, yeni işe başlayan genç bir çalışana sesini yükseltmişti.
Kelimeler sertti, ortam gergindi. Zehra olaya dahil olmuş, genç çocuğu korumaya çalışırken Ali’nin hiddetli sözü ona da değmişti.
O anda Murat gelmişti, yöneticiydi ve soğukkanlı kalmak zorundaydı.
Ancak işte o gün, “zapt etme tutanağı”nın ilk satırları yazılmıştı:
“...Olay saat 14:35’te depo alanında yaşanmıştır. Taraflar arasında sözlü tartışma meydana gelmiş, tarafların ifadesi alınmıştır...”
Soğuk, resmi ve duygusuz kelimelerle örülmüş satırlar.
Ama satır aralarında kalp kırıkları, gururlar ve sessiz pişmanlıklar vardı.
---
Kadın Empatisi, Erkek Mantığı
Murat, belgelerin tamamlanması gerektiğini söylüyor; Zehra ise “önce insanı anlamalıyız” diyordu.
İkisi de haklıydı, ama farklı yerlerden bakıyorlardı.
Erkeklerin stratejik, çözüm odaklı yaklaşımları, bazen bir duvar gibi örülüyordu duyguların önüne.
Kadınların empatik, ilişkisel bakışı ise bazen o duvarın arkasındaki yumuşak toprağa su serperdi.
Ama iki taraf da birbirine ulaşmakta zorlanıyordu.
“Biz belgeyi değil, hatırayı zapt ediyoruz Murat,” dedi Zehra.
“Bir gün okuyan biri, sadece olayın değil, insanların hikâyesini de görecek burada.”
Murat bir an sustu.
Belki de ilk defa o kadar net görüyordu:
Zapt etme tutanağı bir ceza değil, bir yüzleşmeydi.
---
Tutanağın Satır Araları
Akşam saatlerinde, ofiste sadece klavye sesleri kalmıştı.
Zehra son satırları yazarken elleri titriyordu.
“…Taraflar uzlaşmış olup, olay tekrarı olmaması için gerekli uyarılar yapılmıştır.”
O cümleyi yazarken gözleri doldu.
Çünkü o cümlede bir dilek vardı: “Keşke insanlar da kalplerinde böyle bir uyarı koyabilse; kırmadan önce düşünse…”
Tutanak bittiğinde, Zehra dosyayı kapattı.
Murat masasına geçti, belgenin altına imzasını attı.
Kalemini koyarken sadece bir yöneticiydi, ama o anda kalbiyle bir insan olarak imza atmıştı.
---
Ve Sonrası…
Bir hafta sonra her şey normale dönmüş gibiydi.
Ama Zehra, masasında her sabah kahvesini içerken o dosyayı hatırlıyordu.
Bir belge değil, bir dönüm noktasıydı.
Zapt etme tutanağı, aslında bir kaydın ötesindeydi:
İnsanın, duygularını kontrol etme çabasıydı.
Bir anlık öfkeyi, bir formun içine sıkıştırma denemesiydi.
Ama en çok da, “bir daha olmasın” duasıydı.
---
Forumdaşlar, Siz Ne Düşünüyorsunuz?
Belki siz de bir gün böyle bir tutanağın parçası oldunuz; belki imza attınız, belki sadece uzaktan izlediniz.
Ama eminim, hepimiz bir şekilde “zapt edilmek” ya da “zapt etmek” zorunda kaldık.
Kimi zaman öfkemizi, kimi zaman sevgimizi, kimi zaman bir sözümüzü…
Peki sizce, hayatın en önemli tutanakları kâğıtlarda mı yazılır, yoksa kalbimizde mi?
Ben hâlâ her “zapt etme tutanağı” gördüğümde, sadece bir olay değil; insanların iç dünyasını, kırgınlıklarını, değişimlerini hatırlıyorum.
Belki de en büyük belge, insanın kendi vicdanıdır.
---
Son Söz
Bir tutanak yazılır, dosyaya kaldırılır, unutulur belki.
Ama bazen o belge, bir ilişkideki son sessiz cümledir.
Bazen bir barışın başlangıcı, bazen bir vedanın habercisi…
Zapt Etme Tutanağı, belki de hayatın kendisidir:
Bir yanımız düzeni korumak ister,
Bir yanımız sadece anlaşılmak…
Ve belki de her imzanın ardında, küçük bir kalp izi vardır.
---
Peki ya siz?
Hiç “zapt edilmek” zorunda kaldınız mı, yoksa kalbinizi hep serbest mi bıraktınız?
Yorumlarınızı okumayı çok isterim, dostlar.
Belki birlikte bir tutanak değil ama bir anlayış belgesi oluştururuz…
Selam dostlar,
Uzun zamandır içimde bir şeyler var, anlatmasam içimde kalacak. Bugün size bir “zapt etme tutanağı”nın sadece bir kâğıt parçası değil, aslında insan ilişkilerinin, duyguların, gururun ve anlayışın da bir belgesi olabileceğini hissettiren bir hikâyeden söz etmek istiyorum.
Belki siz de okurken “evet, ben de bunu yaşadım” diyeceksiniz.
---
O Günün Sessizliği
O sabah ofiste garip bir sessizlik vardı. Ne çay ocağından gelen kahkaha sesleri duyuluyordu, ne de yazıcıdan çıkan belgelerin o tanıdık uğultusu…
Masaların arasında dolaşan soğuk bir hava, bir şeylerin ters gittiğini söylüyordu.
Zehra, masasının başında oturmuş, gözlerini bilgisayar ekranına dikmişti ama yazdığı hiçbir kelimeyi görmüyordu. Elinde incecik bir dosya, üzerinde büyük harflerle “ZAPT ETME TUTANAĞI” yazıyordu.
Bir an için parmaklarını dosyanın kenarına bastırdı, sanki içindekileri hissetmeye çalışır gibi…
Bir belgeydi belki, ama içinde bir hayat vardı. Bir anın, bir yanlış anlaşılmanın, bir öfke patlamasının resmî kaydıydı.
---
“Yazmak mı Gerek, Yoksa Anlamak mı?”
Zehra’nın karşısında oturan Murat ise masasına dayanmış, düşünceli bir şekilde sigara içiyormuş gibi parmaklarını sallıyordu.
Her zaman çözüm odaklı, stratejik düşünen bir adamdı. Hayatta her şeyin bir planı, bir adımı, bir mantığı olmalıydı.
Ama o gün mantık, duyguların önünde ezilmişti.
“Bak Zehra,” dedi alçak bir sesle, “biz bunu tutanağa dökmek zorundayız. Kurallar böyle. Yoksa işler daha da karışır.”
Zehra başını kaldırmadan sordu:
“Peki, Murat… Sence her şey tutanakla çözülür mü? İnsan kalbi, bir formun içine sığar mı?”
Bu soruda öyle bir yorgunluk vardı ki Murat cevap veremedi. Çünkü onun için “zapt etme tutanağı”, düzenin simgesiydi; Zehra içinse “kalbin kayıt altına alınması”ydı.
---
Olayın Başlangıcı
Bir hafta önceydi…
Depoda sayım sırasında çıkan bir anlaşmazlık yüzünden Ali, yeni işe başlayan genç bir çalışana sesini yükseltmişti.
Kelimeler sertti, ortam gergindi. Zehra olaya dahil olmuş, genç çocuğu korumaya çalışırken Ali’nin hiddetli sözü ona da değmişti.
O anda Murat gelmişti, yöneticiydi ve soğukkanlı kalmak zorundaydı.
Ancak işte o gün, “zapt etme tutanağı”nın ilk satırları yazılmıştı:
“...Olay saat 14:35’te depo alanında yaşanmıştır. Taraflar arasında sözlü tartışma meydana gelmiş, tarafların ifadesi alınmıştır...”
Soğuk, resmi ve duygusuz kelimelerle örülmüş satırlar.
Ama satır aralarında kalp kırıkları, gururlar ve sessiz pişmanlıklar vardı.
---
Kadın Empatisi, Erkek Mantığı
Murat, belgelerin tamamlanması gerektiğini söylüyor; Zehra ise “önce insanı anlamalıyız” diyordu.
İkisi de haklıydı, ama farklı yerlerden bakıyorlardı.
Erkeklerin stratejik, çözüm odaklı yaklaşımları, bazen bir duvar gibi örülüyordu duyguların önüne.
Kadınların empatik, ilişkisel bakışı ise bazen o duvarın arkasındaki yumuşak toprağa su serperdi.
Ama iki taraf da birbirine ulaşmakta zorlanıyordu.
“Biz belgeyi değil, hatırayı zapt ediyoruz Murat,” dedi Zehra.
“Bir gün okuyan biri, sadece olayın değil, insanların hikâyesini de görecek burada.”
Murat bir an sustu.
Belki de ilk defa o kadar net görüyordu:
Zapt etme tutanağı bir ceza değil, bir yüzleşmeydi.
---
Tutanağın Satır Araları
Akşam saatlerinde, ofiste sadece klavye sesleri kalmıştı.
Zehra son satırları yazarken elleri titriyordu.
“…Taraflar uzlaşmış olup, olay tekrarı olmaması için gerekli uyarılar yapılmıştır.”
O cümleyi yazarken gözleri doldu.
Çünkü o cümlede bir dilek vardı: “Keşke insanlar da kalplerinde böyle bir uyarı koyabilse; kırmadan önce düşünse…”
Tutanak bittiğinde, Zehra dosyayı kapattı.
Murat masasına geçti, belgenin altına imzasını attı.
Kalemini koyarken sadece bir yöneticiydi, ama o anda kalbiyle bir insan olarak imza atmıştı.
---
Ve Sonrası…
Bir hafta sonra her şey normale dönmüş gibiydi.
Ama Zehra, masasında her sabah kahvesini içerken o dosyayı hatırlıyordu.
Bir belge değil, bir dönüm noktasıydı.
Zapt etme tutanağı, aslında bir kaydın ötesindeydi:
İnsanın, duygularını kontrol etme çabasıydı.
Bir anlık öfkeyi, bir formun içine sıkıştırma denemesiydi.
Ama en çok da, “bir daha olmasın” duasıydı.
---
Forumdaşlar, Siz Ne Düşünüyorsunuz?
Belki siz de bir gün böyle bir tutanağın parçası oldunuz; belki imza attınız, belki sadece uzaktan izlediniz.
Ama eminim, hepimiz bir şekilde “zapt edilmek” ya da “zapt etmek” zorunda kaldık.
Kimi zaman öfkemizi, kimi zaman sevgimizi, kimi zaman bir sözümüzü…
Peki sizce, hayatın en önemli tutanakları kâğıtlarda mı yazılır, yoksa kalbimizde mi?
Ben hâlâ her “zapt etme tutanağı” gördüğümde, sadece bir olay değil; insanların iç dünyasını, kırgınlıklarını, değişimlerini hatırlıyorum.
Belki de en büyük belge, insanın kendi vicdanıdır.
---
Son Söz
Bir tutanak yazılır, dosyaya kaldırılır, unutulur belki.
Ama bazen o belge, bir ilişkideki son sessiz cümledir.
Bazen bir barışın başlangıcı, bazen bir vedanın habercisi…
Zapt Etme Tutanağı, belki de hayatın kendisidir:
Bir yanımız düzeni korumak ister,
Bir yanımız sadece anlaşılmak…
Ve belki de her imzanın ardında, küçük bir kalp izi vardır.
---
Peki ya siz?
Hiç “zapt edilmek” zorunda kaldınız mı, yoksa kalbinizi hep serbest mi bıraktınız?
Yorumlarınızı okumayı çok isterim, dostlar.
Belki birlikte bir tutanak değil ama bir anlayış belgesi oluştururuz…