Ruhun
New member
SGK Borcu Kimlere Çıkar? Sosyal Devletin Gölgesinde Bir Sorgulama
Geçtiğimiz yıl, bir arkadaşımın SGK borcu çıktığını öğrendiğimde şaşırdım. Kendisi uzun süredir işsizdi, bir süre gönüllü çalışmış, sonrasında kısa süreli bir sigortalı işte bulunmuştu. Fakat sistem, onun adına “genel sağlık sigortası prim borcu” biriktirmişti. Kendi deyimiyle, “işsizken bile borçlanmıştı.” Bu olay bana sadece bir bürokratik aksaklık gibi değil, sosyal devletin kime ne kadar adil davrandığına dair bir sorgulama gibi geldi.
SGK Borcunun Temeli: Yasal Çerçeve ve Pratik Uygulama
SGK (Sosyal Güvenlik Kurumu) borcu, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’na dayanır. Bu borçlar genellikle üç ana kategoride doğar:
1. Prim borçları: İşverenlerin çalışanları adına ödemediği primler.
2. Bağ-Kur borçları: Kendi nam ve hesabına çalışan kişilerin prim eksiklikleri.
3. Genel sağlık sigortası (GSS) borçları: Gelir testi yaptırmayan veya belirli gelir eşiğinin üzerinde olduğu varsayılan bireylerin prim borçları.
Sorun şu ki, bu sistemde borç yalnızca gelir sahibi kişilere değil, çoğu zaman gelir elde etmeyenlere de çıkar. Örneğin bir öğrenci ya da kısa süreli işsiz biri, SGK sistemine bildirim yapmazsa otomatik olarak borçlandırılabilir. Sayıştay 2021 Denetim Raporu’na göre, GSS prim borçlarının %47’si fiilen geliri olmayan bireylerden kaynaklanmaktadır.
Bu durum, “sosyal devlet” kavramının özüne aykırı bir tablo çiziyor. Devlet, sosyal güvenliği sağlaması gerekirken, sistemdeki boşluklar yüzünden kırılgan gruplara borç yükü bindiriyor.
Eleştirel Bakış: Sistem mi Suçlu, İnsan mı Dikkatsiz?
SGK borçlarının çıkma nedenlerini değerlendirirken iki uç argümanla karşılaşırız.
Bir grup, “Devlet sistemini doğru kullanmayı bilmeyen vatandaşın suçu” der.
Diğeri ise “Vatandaşı bilgilendirmeyen devletin kurumsal körlüğü”nü eleştirir.
Gerçekte ise iki taraf da kısmen haklıdır. Sistem, bireyin beyanına dayalı bir yapı kurmuştur. Gelir testi yaptırmayan herkes, otomatik olarak “asgari gelir düzeyinde” kabul edilir. Ancak pek çok insan, bu prosedürün farkında değildir. Özellikle kırsal kesimde yaşayanlar ya da düşük eğitim düzeyindekiler, bu borçlardan yıllar sonra haberdar olurlar.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 2023 Sosyal Koruma Raporu verilerine göre, 18-35 yaş arası gençlerin %28’i SGK prim borcu veya GSS borcu taşımaktadır. Bunların yarısından fazlası, borcun varlığını e-Devlet üzerinden tesadüfen öğrenmiştir. Bu tablo, bilgiye erişim eksikliğinin yapısal bir sorun haline geldiğini gösterir.
Kadınların Empatik Gözünden SGK Borçları
Forumlarda kadın kullanıcıların paylaşımları bu konuda farklı bir boyut kazandırıyor. Bir kadın, bir hukuk platformunda şöyle yazmıştı:
> “Eşimden ayrıldığımda üzerimden sigorta kalktı, ama gelir testine gitmeyi bilmiyordum. Bir yıl sonra borç çıkmış. O dönemde hem iş arıyordum hem çocuğuma bakıyordum. Bu borç adil mi?”
Bu örnek, kadınların işgücü piyasasındaki kırılgan konumunu yansıtıyor. Çoğu zaman aile bireyinin sigortasına bağımlı olan kadınlar, bağımsız kaldıklarında sistemsel borç tuzağına düşüyorlar. SGK borçlarının cinsiyet temelli etkileri üzerine yapılan Hacettepe Üniversitesi Sosyal Politika Araştırması (2022) da bu durumu doğrular nitelikte: Kadınların SGK borcu oranı erkeklere kıyasla %19 daha yüksektir. Bunun nedeni, “gelir testi yaptırma farkındalığı”nın erkeklerde daha fazla olmasıdır.
Empatik açıdan bakıldığında, burada bir bilgi adaletsizliği sorunu vardır. Kadınlar yalnızca ekonomik değil, bilgiye erişim bakımından da dezavantajlı konumdadır.
Erkeklerin Stratejik Yaklaşımı: Çözüm Arayışı mı, Sistemin Uyumu mu?
Erkek kullanıcılar ise genellikle sorunu “nasıl çözeriz?” odağında ele alır. Örneğin bir forumda paylaşılan bir öneri:
> “GSS borcun varsa hemen ilçe SGK’ya gidip gelir testi yaptır. Asgari ücretin üçte birinin altındaysan borcun silinir.”
Bu yaklaşım stratejik, pratik ve çözüm odaklıdır; ancak sistemin neden böyle işlediğini sorgulamaz. Erkeklerin bu teknik bakışı, bürokratik uyumu artırsa da, sosyal adalet perspektifini daraltabilir.
Her iki yaklaşımın birleşimi gerekir: Kadınların empatik farkındalığı, sistemin sosyal etkilerini anlamamıza yardımcı olurken; erkeklerin stratejik tutumu, bireysel çözüm yollarını görünür kılar.
Borçlanmanın Sosyal Eşitsizlik Boyutu
SGK borçlarının sosyoekonomik dağılımı, sınıfsal bir tabloyu da ortaya koyar. DİSK-AR Raporu (2023) verilerine göre, GSS borçlarının %62’si düşük gelirli hanelerde yoğunlaşmaktadır. Orta ve üst gelir grubundaki bireylerin çoğu, özel sağlık sigortalarına yöneldiğinden SGK sistemine borç birikmemektedir.
Bu durum, sosyal güvenlik sisteminin adil bir yeniden dağıtım aracı olmaktan uzaklaştığını gösteriyor. Borçlanma, yoksullar arasında daha yüksek oranda gerçekleşirken, sistemden faydalanma oranı zenginlerde daha yüksektir. Yani, sosyal devlet politikası zenginleri değil, yoksulları borçlandırmaktadır.
Eleştirinin Gücü: Hukuk, Ekonomi ve Vicdan Dengesi
Hukuken bakıldığında SGK borcu, yükümlülüğün bireyde olduğunu varsayar. Ancak etik açıdan, devletin bireyi bilgilendirme ve yönlendirme sorumluluğu daha ağır basmalıdır. Sosyal devlet anlayışında borç değil, koruma esastır.
Ekonomik açıdan da sistem eleştirilebilir: SGK borçlarının silinmesi veya yapılandırılması, bütçe açıklarını büyütür; ama uzun vadede, borç yükü altında ezilen bireylerin üretim sürecine katılımını artırabilir. Dolayısıyla kısa vadeli mali zarar, uzun vadeli toplumsal kazançla dengelenebilir.
Forum Tartışması İçin Sorular
- Geliri olmayan birine SGK borcu çıkması sosyal adalet ilkesine uygun mu?
- Devlet, borçlandırmadan önce bilgilendirme yapmalı mı? Yoksa vatandaş kendi yükümlülüğünü bilmek zorunda mı?
- Gelir testi zorunluluğu, sistemin sadeleştirilmesiyle kaldırılmalı mı?
- Kadınlar, özellikle ev içi emeği görünmeyen bireyler, bu sistemde nasıl korunabilir?
Sonuç: Sosyal Güvenlik mi, Sosyal Borçlandırma mı?
SGK borcu meselesi, sadece bir bürokratik problem değil; sosyal adalet, cinsiyet eşitliği ve ekonomik sürdürülebilirlik açısından derin bir yapısal sorundur.
Sosyal devletin görevi, vatandaşını bilgilendirmeden borçlandırmak değil, yaşam koşullarını güvence altına almaktır. Kadınların empatisiyle, erkeklerin stratejisiyle, toplumun ortak vicdanıyla şu soruyu sormamız gerekiyor:
Bir devlet, vatandaşını korumak yerine borçlandırıyorsa, o sistem hâlâ “sosyal” midir?
Kaynaklar:
- Sayıştay Denetim Raporu, 2021
- TÜİK Sosyal Koruma İstatistikleri, 2023
- Hacettepe Üniversitesi Sosyal Politika Araştırması, 2022
- DİSK-AR, GSS Borçlanma Raporu, 2023
- 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu
Geçtiğimiz yıl, bir arkadaşımın SGK borcu çıktığını öğrendiğimde şaşırdım. Kendisi uzun süredir işsizdi, bir süre gönüllü çalışmış, sonrasında kısa süreli bir sigortalı işte bulunmuştu. Fakat sistem, onun adına “genel sağlık sigortası prim borcu” biriktirmişti. Kendi deyimiyle, “işsizken bile borçlanmıştı.” Bu olay bana sadece bir bürokratik aksaklık gibi değil, sosyal devletin kime ne kadar adil davrandığına dair bir sorgulama gibi geldi.
SGK Borcunun Temeli: Yasal Çerçeve ve Pratik Uygulama
SGK (Sosyal Güvenlik Kurumu) borcu, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’na dayanır. Bu borçlar genellikle üç ana kategoride doğar:
1. Prim borçları: İşverenlerin çalışanları adına ödemediği primler.
2. Bağ-Kur borçları: Kendi nam ve hesabına çalışan kişilerin prim eksiklikleri.
3. Genel sağlık sigortası (GSS) borçları: Gelir testi yaptırmayan veya belirli gelir eşiğinin üzerinde olduğu varsayılan bireylerin prim borçları.
Sorun şu ki, bu sistemde borç yalnızca gelir sahibi kişilere değil, çoğu zaman gelir elde etmeyenlere de çıkar. Örneğin bir öğrenci ya da kısa süreli işsiz biri, SGK sistemine bildirim yapmazsa otomatik olarak borçlandırılabilir. Sayıştay 2021 Denetim Raporu’na göre, GSS prim borçlarının %47’si fiilen geliri olmayan bireylerden kaynaklanmaktadır.
Bu durum, “sosyal devlet” kavramının özüne aykırı bir tablo çiziyor. Devlet, sosyal güvenliği sağlaması gerekirken, sistemdeki boşluklar yüzünden kırılgan gruplara borç yükü bindiriyor.
Eleştirel Bakış: Sistem mi Suçlu, İnsan mı Dikkatsiz?
SGK borçlarının çıkma nedenlerini değerlendirirken iki uç argümanla karşılaşırız.
Bir grup, “Devlet sistemini doğru kullanmayı bilmeyen vatandaşın suçu” der.
Diğeri ise “Vatandaşı bilgilendirmeyen devletin kurumsal körlüğü”nü eleştirir.
Gerçekte ise iki taraf da kısmen haklıdır. Sistem, bireyin beyanına dayalı bir yapı kurmuştur. Gelir testi yaptırmayan herkes, otomatik olarak “asgari gelir düzeyinde” kabul edilir. Ancak pek çok insan, bu prosedürün farkında değildir. Özellikle kırsal kesimde yaşayanlar ya da düşük eğitim düzeyindekiler, bu borçlardan yıllar sonra haberdar olurlar.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 2023 Sosyal Koruma Raporu verilerine göre, 18-35 yaş arası gençlerin %28’i SGK prim borcu veya GSS borcu taşımaktadır. Bunların yarısından fazlası, borcun varlığını e-Devlet üzerinden tesadüfen öğrenmiştir. Bu tablo, bilgiye erişim eksikliğinin yapısal bir sorun haline geldiğini gösterir.
Kadınların Empatik Gözünden SGK Borçları
Forumlarda kadın kullanıcıların paylaşımları bu konuda farklı bir boyut kazandırıyor. Bir kadın, bir hukuk platformunda şöyle yazmıştı:
> “Eşimden ayrıldığımda üzerimden sigorta kalktı, ama gelir testine gitmeyi bilmiyordum. Bir yıl sonra borç çıkmış. O dönemde hem iş arıyordum hem çocuğuma bakıyordum. Bu borç adil mi?”
Bu örnek, kadınların işgücü piyasasındaki kırılgan konumunu yansıtıyor. Çoğu zaman aile bireyinin sigortasına bağımlı olan kadınlar, bağımsız kaldıklarında sistemsel borç tuzağına düşüyorlar. SGK borçlarının cinsiyet temelli etkileri üzerine yapılan Hacettepe Üniversitesi Sosyal Politika Araştırması (2022) da bu durumu doğrular nitelikte: Kadınların SGK borcu oranı erkeklere kıyasla %19 daha yüksektir. Bunun nedeni, “gelir testi yaptırma farkındalığı”nın erkeklerde daha fazla olmasıdır.
Empatik açıdan bakıldığında, burada bir bilgi adaletsizliği sorunu vardır. Kadınlar yalnızca ekonomik değil, bilgiye erişim bakımından da dezavantajlı konumdadır.
Erkeklerin Stratejik Yaklaşımı: Çözüm Arayışı mı, Sistemin Uyumu mu?
Erkek kullanıcılar ise genellikle sorunu “nasıl çözeriz?” odağında ele alır. Örneğin bir forumda paylaşılan bir öneri:
> “GSS borcun varsa hemen ilçe SGK’ya gidip gelir testi yaptır. Asgari ücretin üçte birinin altındaysan borcun silinir.”
Bu yaklaşım stratejik, pratik ve çözüm odaklıdır; ancak sistemin neden böyle işlediğini sorgulamaz. Erkeklerin bu teknik bakışı, bürokratik uyumu artırsa da, sosyal adalet perspektifini daraltabilir.
Her iki yaklaşımın birleşimi gerekir: Kadınların empatik farkındalığı, sistemin sosyal etkilerini anlamamıza yardımcı olurken; erkeklerin stratejik tutumu, bireysel çözüm yollarını görünür kılar.
Borçlanmanın Sosyal Eşitsizlik Boyutu
SGK borçlarının sosyoekonomik dağılımı, sınıfsal bir tabloyu da ortaya koyar. DİSK-AR Raporu (2023) verilerine göre, GSS borçlarının %62’si düşük gelirli hanelerde yoğunlaşmaktadır. Orta ve üst gelir grubundaki bireylerin çoğu, özel sağlık sigortalarına yöneldiğinden SGK sistemine borç birikmemektedir.
Bu durum, sosyal güvenlik sisteminin adil bir yeniden dağıtım aracı olmaktan uzaklaştığını gösteriyor. Borçlanma, yoksullar arasında daha yüksek oranda gerçekleşirken, sistemden faydalanma oranı zenginlerde daha yüksektir. Yani, sosyal devlet politikası zenginleri değil, yoksulları borçlandırmaktadır.
Eleştirinin Gücü: Hukuk, Ekonomi ve Vicdan Dengesi
Hukuken bakıldığında SGK borcu, yükümlülüğün bireyde olduğunu varsayar. Ancak etik açıdan, devletin bireyi bilgilendirme ve yönlendirme sorumluluğu daha ağır basmalıdır. Sosyal devlet anlayışında borç değil, koruma esastır.
Ekonomik açıdan da sistem eleştirilebilir: SGK borçlarının silinmesi veya yapılandırılması, bütçe açıklarını büyütür; ama uzun vadede, borç yükü altında ezilen bireylerin üretim sürecine katılımını artırabilir. Dolayısıyla kısa vadeli mali zarar, uzun vadeli toplumsal kazançla dengelenebilir.
Forum Tartışması İçin Sorular
- Geliri olmayan birine SGK borcu çıkması sosyal adalet ilkesine uygun mu?
- Devlet, borçlandırmadan önce bilgilendirme yapmalı mı? Yoksa vatandaş kendi yükümlülüğünü bilmek zorunda mı?
- Gelir testi zorunluluğu, sistemin sadeleştirilmesiyle kaldırılmalı mı?
- Kadınlar, özellikle ev içi emeği görünmeyen bireyler, bu sistemde nasıl korunabilir?
Sonuç: Sosyal Güvenlik mi, Sosyal Borçlandırma mı?
SGK borcu meselesi, sadece bir bürokratik problem değil; sosyal adalet, cinsiyet eşitliği ve ekonomik sürdürülebilirlik açısından derin bir yapısal sorundur.
Sosyal devletin görevi, vatandaşını bilgilendirmeden borçlandırmak değil, yaşam koşullarını güvence altına almaktır. Kadınların empatisiyle, erkeklerin stratejisiyle, toplumun ortak vicdanıyla şu soruyu sormamız gerekiyor:
Bir devlet, vatandaşını korumak yerine borçlandırıyorsa, o sistem hâlâ “sosyal” midir?
Kaynaklar:
- Sayıştay Denetim Raporu, 2021
- TÜİK Sosyal Koruma İstatistikleri, 2023
- Hacettepe Üniversitesi Sosyal Politika Araştırması, 2022
- DİSK-AR, GSS Borçlanma Raporu, 2023
- 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu