Sibernetik model ne demek ?

Zirve

New member
Sibernetik Model: Bir Yıkım ve Yeniden Doğuş Hikayesi

Merhaba arkadaşlar! Bugün, hepimizin az ya da çok duyduğu ama belki de ne olduğuna tam olarak emin olamadığı bir kavramı, sibernetik modeli, anlatan bir hikâye paylaşmak istiyorum. Sibernetik dediğimizde, çoğumuzun aklına robotlar, yapay zeka ve karmaşık makineler gelir; ama aslında sibernetik, çok daha derin, toplumsal ve bireysel düzeyde de etkileşimleri, ilişkileri, sistemleri anlamamıza yardımcı olan bir bilim dalıdır. Bu yazıda, sibernetik modelin ne olduğunu bir hikâye aracılığıyla keşfedeceğiz. Hazır olun, çünkü bu hikâye hem teknik bir keşif hem de insan ilişkilerinin nasıl şekillendiği üzerine düşündürücü bir yolculuk olacak.

Hikâyenin Başlangıcı: Bir Aile ve Bir Yıkım

Bir zamanlar, çok uyumlu gibi görünen bir aile vardı: Ahmet ve Elif, evli ve iki çocukları vardı. Ahmet, analitik zekâsıyla tanınan, her şeyin mantıklı bir düzende işlemesi gerektiğine inanan bir mühendisken, Elif ise daha çok duygusal zekâsı ve ilişkilerdeki hassasiyetiyle biliniyordu. Bir gün, Ahmet işyerinden dönerken önemli bir haber aldı: Şirketi, sistemsel bir hata nedeniyle büyük bir krizle karşı karşıyaydı ve çözüm bulmaları gerekiyordu. Bu, bir hafta içinde tamamen çözüme kavuşturulması gereken devasa bir sorun anlamına geliyordu.

Ahmet, “Sadece doğru veriye ihtiyacımız var. Eğer her şeyin nedenlerini bulabilirsek, çözüm çok basit olur,” diyerek kendini tamamen analitik bir yaklaşıma adadı. Elif, endişeli bir şekilde ona yaklaştı. “Ama Ahmet, bu kadar önemli bir sorun karşısında herkesin duygusal olarak da desteklenmesi gerekiyor. İnsanların hissettiklerini de dikkate alman lazım, sadece mantıkla olmaz.”

Ahmet, “Bunu daha sonra hallederiz, önce problemi çözmemiz gerek,” diye karşılık verdi. Bu, aslında bir sistemin – bir ailenin, bir şirketin veya bir toplumun – nasıl işlediğini anlamaya çalışan bir sibernetik modelin ilk işaretleriydi. Her şeyin birbirine bağlı olduğu, birinin eyleminin diğerini nasıl etkilediği, ve en önemlisi de sistemin toplamda nasıl çalıştığına dair bir iz.

Sibernetik Modelin Temel Prensibi: Karşılıklı Etkileşim ve Geri Besleme

Sibernetik model, basitçe anlatmak gerekirse, bir sistemdeki elemanların birbirleriyle olan etkileşimini, bu etkileşimlerin zamanla nasıl şekil değiştirdiğini ve sonunda ortaya çıkan sonuçların nasıl geri besleme mekanizmalarıyla yeni durumlar yarattığını inceler. Yani, Ahmet’in çözüm odaklı yaklaşımı, doğru verilere ulaşarak sistemin işleyişini düzeltmeye çalışıyordu. Elif’in empatik yaklaşımı ise, ilişkilerin sürdürülebilirliği ve duygusal ihtiyaçların karşılanması üzerine bir denge kurmaya çalıyordu.

Bir aileyi ele alalım: Ahmet ve Elif’in arasında yaşanan bu küçük çatışma, aslında bir tür geri besleme mekanizmasıdır. Ahmet, çözüm odaklı ve mantıklı bir çözüm bulmayı hedeflerken, Elif, ilişki dinamiklerini güçlendirmenin önemine vurgu yapmaktadır. Bir yanda “veri ve strateji,” diğer yanda ise “duygular ve empati” vardır. Her iki yaklaşım da, sistemin (bu durumda, ailenin) sağlıklı bir şekilde işlemesi için önemli unsurlardır.

Fakat, Ahmet’in sadece analitik düşünmesi ve duygusal unsurları göz ardı etmesi, nihayetinde sistemin dengesizleşmesine yol açabilir. Elif’in ise yalnızca duygusal yanıtlar araması, pratik çözüm önerilerini azaltabilir. İşte tam bu noktada, sibernetik modelin gücü devreye girer: Hem verilerin, hem de duyguların dengelenmesi gereklidir. İyi bir sistem, bu iki unsuru birlikte çalıştırabilen bir yapıdır.

Toplumsal Yansıma: Sibernetik Modelin Tarihsel ve Toplumsal Yönü

Sibernetik modeli yalnızca bireyler arasındaki ilişkilerle sınırlamamak gerekir. 20. yüzyılın ortalarında, Norbert Wiener ve diğer sibernetikçiler, bu modelin yalnızca makineler ve sistemler için geçerli olmadığını, insan topluluklarına, organizasyonlara hatta devlet yönetimine kadar uygulanabileceğini keşfettiler. Aile içindeki bir çatışma, aslında toplumsal düzeydeki daha büyük ve karmaşık sistemlerin bir yansımasıdır. Toplumlar, kurumlar, hatta tüm dünya, tıpkı birer biyolojik organizma gibi birbirine bağlı sistemlerdir ve her birey, bu sistemlerin geri besleme döngüsünü şekillendirir.

Ahmet ve Elif’in hikâyesindeki yaklaşım farkı, aslında toplumsal cinsiyet rollerinin de etkisiyle şekilleniyor olabilir. Geleneksel olarak, erkeklerin çözüm odaklı ve stratejik, kadınların ise empatik ve ilişkisel yaklaşımlar sergiledikleri düşünülür. Ancak bu, her zaman böyle olmak zorunda değildir. Elif’in duygusal yaklaşımı, toplumsal bağlamda kadınların daha çok ilişkilere odaklanmasını gerektiren bir baskıdan doğmuş olabilirken, Ahmet’in veri odaklı düşünmesi de toplumda erkeklere atfedilen “mantıklı” yaklaşımın bir yansıması olabilir.

Bu bağlamda, sibernetik modelin bir toplumu veya aileyi nasıl etkilediğini anlamak için, her bireyin sistemin parçası olarak nasıl bir etki yarattığını düşünmek önemlidir. Duyguların, ilişkilerin, verilerin ve çözümlerin dengesini kurmak, toplumsal yapının sağlıklı bir şekilde devam etmesini sağlayabilir.

Sonuç: Sistem Nasıl Çalışır?

Sonunda, Ahmet ve Elif’in çatışması çözüme kavuştu. Ahmet, iş yerindeki sorunları çözerken, Elif’in duygusal ihtiyaçları da göz önünde bulunduruldu. Çift, hem stratejik bir yaklaşım geliştirdi hem de duygusal bağlarını güçlendirdi. Sibernetik modelin gücü işte burada ortaya çıkıyor: Bir sistemin sağlıklı çalışabilmesi için her bileşenin, her unsurun dengeli bir şekilde işlev görmesi gerekir.

Peki, sizce bir sistemde duygular ve veriler arasındaki denge nasıl kurulmalı? Ahmet’in veri odaklı yaklaşımı ile Elif’in empatik bakışı, birbirini tamamlayabilir mi? Bugün toplumumuzda, bireyler bu tür sibernetik etkileşimleri nasıl yönetiyor? Tartışalım!